Kırmızı fularlı mor kaplumbağa

Şaşa kalmaktır tercih ve arzu etmek çocuk inadıyla. Erik ağacında kiraz olmak değildir derdi. Kırmızının da Güneş’e sevdalı olduğunu söylemektir bütün isteği. Gülü sevmek zorunda kalmadan dikenin de sevilebileceğini söyleyen yalın bir sestir. Rüzgârı umursamadan yelken olmaktır hayali. Konuşmayı öğrendiği, konuşulanları anladığı günün altında boy veren, dibe yetişememelerde nefessiz kaldığını kabul eden bir bilinç halidir tercih.

Kırmızı fularlı mor kaplumbağa

Haziran 2015

“6:18” Vapuruna Goya’nın Hayaletleri Dolarsa

Pamuk Prenses masalından bildiğimiz cadı’nın repliğiyle vurgularsak “Ayna ayna söyle bana var mı bu dünyada benden daha…!” şeklinde karikatürize edilmiş simgesel bir eksik-oluş sancısı, Lacan’ın ayna evresiyle kuramsallaştırdığı simgesel tanışmanın yarattığı eksikliğe ait ilksel arzulamın, arkaik bir kopuştan yetişkinliğe taşınan olgunluk dönemine ait simgeseldilsel bir yanılsamasıdır. Ötekinin simgesel varlığının onayıyla tamama ulaşma arzusu. Eksikliğini duyan ve tamamlanmak hırsıyla biteviye arzu duyan ‘ben’, ben olabilmek uğruna simgesel boyuta mecbur olduğu için, dilsel bir onto olarak eksikliğini gidermek üzere imgesel temsillerle bitişik bir simge evreninin gerçekliği kuran yanılsamalarında savrulur.

6 18 Vapuruna Goya’nın Hayaletleri Dolarsa

Mart 2015

Yaşamsızlığın İntihar Tebessümü

İntihar her an ve her yerde tüm sessizliğiyle toplu icra edildiğine göre hayatın estetik kılınışını da normal karşılamak gerekir. Çünkü artık bahsi geçen, ‘yaşam’ değil bizatihi ‘hayatın’ kendisidir. Farkına varılmadan yaşanan mazoşist doyumların çokluğunun, emsal gösterilebilirliğinin, emsal alınabilirliğinin mutlu kabulüdür intihar. Öğrenilmiş çıkarlara kurban edilen bir özgün benlik sessizliğidir; varlığın varlıksızlığa tecessümü, varlığın tümel bir varlığa dönüştürülmesi, varlığın yoksanmasıdır intihar.

Yaşamsızlığın İntihar Tebessümü

Aralık 2014

Âdemin Değirmenlerine Karşı Don Kişotluğa Selam!

Anlaşılacak tek ses artık kralındır ve o sesi gürleştiren de kalabalığın uğultusudur. Başka bir ifade ile uğultunun kudreti ve toz bulutunun göz görmezliğiyle kralcılığa talip olan bireyin sesidir artık tek duyulan. Bu mekanizma artık gücü tabandan alır çünkü taban artık kraldır. Kral çıplak ya da giyinik, görünür ya da görünmez bir şey ifade etmez. Uğultu artık duyulabilen tek ses ve o ses, kral artık var olmasa da kralın hayaletlerine dönüşmüş kralcıların sesidir. Böylesi bir uğultu yıkanmışlığında sorular duyulmaz, itirazlar da cılız kalır. Kitlesel ayak sesi itiraz sesini öğütmek üzere tasarlanmıştır.

Âdemin Değirmenlerine Karşı Don Kişotluğa Selam!

Ekim 2014

Sırf Sen Gel Diye, ‘Dün’ Godot’yu Bekledim

Var olmak için beklenir mi? Bekleyerek mi var olunur yoksa? Var oldukça daha da var olabilmeler için mi bekleriz? Beklemeden kalmak olur mu? Ya da beklemekten ayrılmak? Beklemeden kalabiliyorsak, kalmak alışkanlık mıdır? Bekleyerek kalabiliyorsak, bekleyiş mi alışkanlıktır? Beklenti beklemenin gaz hali değil midir? Suskun ve uçucu. Beklemekten vazgeçmek yine bir beklenti için değil midir? Öyleyse, her ayrılış bir ‘beklenti’ için ‘beklemeye’ son verme değil midir? Bekleyişten ayrı düşmek yoksa her ayrılış bir beklenti arzusu değil midir ve her ayrılık da aslında kalmak bir yerde?

Giderken vazgeçilebiliyorsa kalırken vazgeçilemez mi o zaman? Varlık bekler varlık gider; varoluş ise süreçtir, hayaldir, arzudur, bekleyiştir; kalır bitmez gider bitmez. Bekler sonra yine bekler.

Sırf Sen Gel diye ‘Dün’ Godot’yu Bekledim

Ağustos 2014

Yeryüzünün Lanetlileri: Ayrılığın İkonografisi Olarak ‘Beden’

Burada kelimenin tam anlamıyla bir zihin denizinde kendimizi buluruz ve bu denizde tartıştığımız kavramların hepsinin savrulduğu bir fırtınaya tutuluruz: “cismi varlık olarak beden”, “onun yokluğu veya yok olabilme durumu”, “buna kayıtsız kalan bir akıl-Ben” ve “hızlı kalp atışlarını duyabildiğimiz endişeli zihin”. Diğer taraftan da yine tüm aynı varlık kavramlarla “söz olan” bir babanın oğluyla zihinsel buluşma anını kendi iç denizimizde duyarız. Zihnen izler, zihnen duyar ve zihnen hemhal oluruz. Bu feryattır, ağıttır, sestir, sessizliktir, buradan öteye varma, öteden buraya akmadır. Buraya fazla, oraya az olmadır. Oraya boş, buraya dolu kalmadır. Orada beraber, burada yalnız kalmadır. Fiziğin metafizik, metafiziğin fizik olmasıdır.

Yeryüzünün Lanetlileri Ayrılığın İkonografisi Olarak ‘Beden’

Haziran 2014

MANTIK HATASI: Dünya Gerçek, İnsan Yalan! Ya Nietzsche?

Yani yalan; dünyanın inkârı veya daha doğru bir ifadeyle dünyanın unutuluşu ile başlar diyebiliriz. Bu yüzden,‘inanıyorsan o artık yalan olmaktan çıkmıştır’ ifadesi sanrılar dünyasına ait samimiyetin, gerçekliğin gölgesindeki siesta uykusunda görülen rüya kadar zorlama ve geçici olduğunu ispatlar niteliktedir.

MANTIK HATASI Dünya Gerçek, İnsan Yalan! ya Nietzsche

Nisan 2014

Doğu Batı Kavşağında Özgürlük Atölyesi

Kadın varlıksızlaştırıldığı kadar ancak yer kaplar akıl tutulmasının yaşandığı bu özgür sokaklarda. İndirgeyici ve kısıtlayıcı böylesi bir kendi kendine eziyet halinden dahi haberdar olamamakla eşdeğerdir bu ‘erkek özgürlük hareketi’. Özgür olmak bu yüzden erkek tekeline bırakılırken, özgürlüğün tanımı ve uygulaması da erkekleştirilir. Böylece maçoluk genel ahlak yapısına şekil verirken Kurtlar Vadisi Pusu’da fikrini beslemek de özgürlüğümüzün ne kadar sancılı ve gizli kapılar ardında yaşandığını hatırlatır. Sadizmi ahlak zannedip, cinsiyetçiliğin karanlığında kendimize yaptığımız eziyeti bile duymaz, mazoşist doyumlara alıştırılır insan doğup erkekçe bakmayı ya da yaşamayı öğreniriz bu doğu batı kavşağında.

Doğu Batı Kavşağında Özgürlük Atölyesi

Şubat 2014